Ebu Eyyub El Ensari, doğum adı Halid bin Zeyd bin Kuleyb, Hicret’ten sonra Muhammed’i Medine’deki evinde konuk eden ve Türkiye’de “Eyüp Sultan” olarak bilinen bir kişidir.
Eyüp Sultan, Hazrec oymağındandır ve göçten yaklaşık iki yıl önce Müslüman olmuştur. 622 yılında gerçekleşen 2. Akabe biatında yer almıştır. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göç etmesinden sonra yaklaşık yedi ay boyunca onu evinde misafir etmiştir. Bu nedenle kendisine “Mihmandar-ı Nebevi” veya “Mihmandar-ı Resul” denilmiştir.
Ebu Eyyub El Ensari Hayatı
Eyüp Sultan, Bedir Savaşı, Uhud Savaşı, Hendek Savaşı, Hayber Savaşı, Mekke’nin Fethi ve Huneyn Savaşı dahil olmak üzere tüm gazvelere katılmıştır. Muhammed’e herhangi bir zarar gelmemesi için savaşlarda onun yanından hiç ayrılmamış ve bazı geceler çadırı etrafında nöbet tutmuştur. Eyüp Sultan, Muhammed’in vahiy katiplerinden biri olmuş ve çeşitli dini konularda fetva vermiştir.
Eyüp Sultan, Ebu Bekir dönemindeki savaşlara, Ömer döneminde gerçekleşen Suriye, Filistin ve Mısır seferlerine, Osman döneminde ise Kıbrıs seferine katılmıştır. Kendisi, sağlıklı olan herkesin Allah yolunda savaşa katılması gerektiğine inanmaktaydı. 90’lı yaşlarında ikinci İstanbul kuşatmasına katıldığı sırada vefat etmiştir. Vasiyeti üzerine İstanbul surlarının yakınına defnedildiği söylenir. İstanbul’un Fethi’nden sonra Akşemsettin tarafından mezarı bulunmuş ve Fatih Sultan Mehmet, mezarının bulunduğu yere bir külliye yaptırmıştır. Osmanlı padişahları, tahta çıkmadan önce Eyüp Sultan Türbesi önünde yapılan kılıç alayıyla tahta çıkarlardı. Mezarının bulunduğu bölge, Eyüpsultan İlçesi adını almıştır.
Ebû Eyyûb, Hazreti Ebû Bekir dönemindeki savaşlara ve Hazreti Ömer döneminde gerçekleştirilen Suriye, Filistin ve Mısır seferlerine katılan bir sahabidir. Ayrıca Kıbrıs seferine de (28/648-49) katılmıştır.
Medine’de isyanlar çıktığında ve Hazreti Osman’ın namaz kıldırmasına engel olunduğunda (35/656), Ebû Eyyûb herkes tarafından sevilen ve sayılan bir sahabi olarak, Hazreti Ali’nin tavsiyesi üzerine bir süre imamlık yapmıştır. Hazreti Ali’nin halifeliği döneminde Irak’a gitmesiyle birlikte, Ebû Eyyûb’u Medine’de vekil olarak bırakmıştır.
Ebû Eyyûb, Hâricîler ve Muaviye ile yapılan savaşlarda Hazreti Ali’nin yanında yer almıştır. Bu dönemde Basra’nın valisi olan Abdullah bin Abbas, Ebû Eyyûb’a, “Sana Hz. Peygamber’e yaptığın gibi hizmet etmek istiyorum” diyerek konağını ona teslim etmiştir. Ayrılırken, Ebû Eyyûb’a 40.000 dirhem, yirmi köle ve değerli hediyeler vererek onu uğurlamıştır (Zehebi, II, 410).
Ebû Eyyûb el-Ensârî, herkesin sağlıklı olduğu sürece Allah yolunda savaşa katılması gerektiğine inanan bir sahabidir. “Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız” (el-Bakara 2/195) ayetinde bahsedilen tehlikenin, savaşa gitmeyip dünya işleriyle meşgul olmak olduğunu açıklardı. Bu nedenle, yaşlılık döneminde bile her yıl bir savaşa katılmaya gayret etti. Son katıldığı sefer, Müslümanların ilk İstanbul kuşatmasıydı. Rivayete göre, kuşatmadan bir yıl sonra (49/669), Yezid bin Muaviye komutasındaki takviye birlik içinde bulunuyordu. Ebû Eyyûb, kuşatma devam ederken hastalanarak 49 yılında vefat etti. Ancak bazı kaynaklar, ölüm tarihini 50 (670), 52 (672) veya 55 (675) yıllarında olarak da belirtmiştir. Cenaze namazını Yezid bin Muaviye kıldırdı. Vasiyeti üzerine bir askeri birlik tarafından surlara yakın bir yere götürülerek oraya defnedildi. Bu durumu öğrenen Bizans imparatorunun, kuşatmanın sona ermesinden sonra Ebû Eyyûb’ü kabrinden çıkarıp vahşi hayvanlara yedireceğini söylediği, ancak İslam ordusu komutanı tarafından gönderilen cevapta, böyle bir şeyin İslam ülkesinde yaşayan Hristiyanların ve kiliselerin zarar göreceği anlatıldığı ve bu nedenle kabre dokunulmayacağı temin edildiği rivayet edilmektedir.
Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin kabri sonradan bir binanın içine alındığı ve kıtlık zamanlarında kabrini ziyaret eden Hristiyanların, onun hürmetine yağmur istedikleri ve asırlar boyunca kabrinin özenle korunduğu söylenmektedir. Bu bilgileri doğrulayan bazı seyyahlar da mevcuttur. Ali b. Ebû Bekir el-Herevî (ö. 611/1215) gibi seyyahlar, Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin kabrini ziyaret ettiklerini belirtmiştir.
Fâtih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethinden sonra, Osmanlı tarih kaynaklarında yer alan haberlere göre, kabrin yeri Akşemseddin tarafından keşfedilmiştir. Ancak İstanbul’un fethi sırasında sur dışında birçok manastır, kilise, ayazma ve kutsal sayılan mezar bulunduğu için, kabrin yeri kesin olarak bilinmiyordu. Başka bir ihtimal ise, 1204 yılında Latinler’in İstanbul’u istilası sırasında şehrin üç gün boyunca yağmalandığı ve Hristiyanlar tarafından kutsal sayılan yerlerin yıkıldığı için Ebû Eyyûb’un kabrinin de zarar görmüş olabileceğidir.
Osmanlı padişahları tahta çıkma törenlerinde, kılıç kuşanma merasimleri Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin türbesinin önünde, şeyhülislam ve diğer önemli kişilerin katılımıyla gerçekleştirilirdi. Bu da kabrin önemini gösteren bir uygulamadır.
Medine’ye hicret ettikten sonra, Hz. Muhammed’in evinde misafir etmek isteyen Medineli Müslümanlar arasında bir rekabet başladı. Ancak Hz. Peygamber, insanları incitmemek için tercih yapmak zorunda olduğunu ve devesinin çökeceği yere en yakın evde misafir olacağını belirtti. Deveyi taşıyan önce bir yere çöktü, ancak hemen kalkıp biraz ileride tekrar çöktü. Bu durumda Hz. Peygamber, en yakın olan ve dedesi Abdülmuttalib’in annesi tarafından kendisine yakınlığı da bulunan Ebû Eyyûb’un evine yerleşti ve yaklaşık yedi ay boyunca orada misafir kaldı. Bu nedenle Ebû Eyyûb, “Mihmandâr-ı Nebî” (Peygamber’in Konuğu) unvanıyla anılır.
Ebû Eyyûb’un evi, İslamiyet’in öğretildiği bir okul gibiydi. Hz. Peygamber, fakir muhacirlere burada yemek verir ve kendisine sunulan hediyeleri burada fakirlere dağıtırdı. Ev sahiplerine her fırsatta dua eder, onların bolluk içinde olmalarını ve huzur içinde yaşamalarını dilerdi. Hz. Peygamber, kendi evine taşındıktan sonra da zaman zaman Ebû Eyyûb’un evine misafir olurdu.
Ebû Eyyûb, haksızlıklara tahammül edemezdi ve doğru bildiğini söylemekten çekinmezdi. Bir örnek olarak, Mısır’da vali olan sahâbî Ukbe b. Âmir’in akşam namazını geç kıldırmasını gördüğünde onu uyardı. Ukbe’nin bu şekilde davranmasıyla insanlara kötü bir örnek oluşturduğunu ve Resûl-i Ekrem’in akşam namazını geç kıldırdığı zannedilmesine neden olduğunu söyledi. Aynı şekilde, Medine Valisi Mervân b. Hakem, namazları müstehap olan vakitlerinde kıldırmadığında da Ebû Eyyûb muhalefet etti. Mervân’a, Resûlullah’a uyması halinde kendisine uyacağını, aksi takdirde karşısında olacağını açıkça belirtti.
Bir gün Mervân, Ebû Eyyûb’ü Resûl-i Ekrem’in kabrine başını dayamış şekilde ağlarken gördü ve bu hareketinin sünnete aykırı olduğunu söyledi. Buna karşılık Ebû Eyyûb, “Ben bu mezar taşına değil, Resûlullah’a geldim. Onun ‘din işlerini ehliyetli kimseler üstlendiği zaman kaygılanmayın; ancak ehil olmayanlar başa geçince ne kadar ağlasanız yeridir’ şeklindeki sözünü duymuştum” diyerek cevap verdi. Bu durum, Ebû Eyyûb’un Resûlullah’ın öğretilerine bağlılığını ve onun tavsiyelerine sadık kalışını gösteren bir örnektir.
Ebû Eyyûb el-Ensârî, Hz. Peygamber’den hiç ayrılmamasına rağmen sadece 150 hadis rivayet etmesinin iki önemli sebebi vardır. Birincisi, hadis rivayeti konusunda son derece titiz olmasıdır. İnançlı bir sahâbî olarak, Hz. Peygamber’in sözlerini doğru bir şekilde aktarmak için büyük bir özen gösterirdi. Bu yüzden sadece güvenilir ve sağlam kaynaklardan hadis rivayet ederdi.
İkinci sebep, ömrünün büyük bir kısmını savaşlarda geçirmesiydi. Ebû Eyyûb el-Ensârî, Hz. Peygamber ile birlikte birçok gazveye katıldı ve savaşlarda aktif bir rol oynadı. Bu süre zarfında savaşlara odaklandığı için hadis rivayeti için yeterli zaman ayıramamış olabilir.
Ebû Eyyûb’den hadis rivayet edenler arasında İbn Abbas, İbn Ömer, Berâ b. Âzib, Enes b. Mâlik, Câbir b. Semüre gibi sahâbîler ve Saîd b. Müseyyeb, Urve b. Zübeyr, Sâlim b. Abdullah, Atâ b. Yesâr gibi tâbiîler bulunmaktadır. Bu, Ebû Eyyûb’un güvenilirliğinin ve ilmi otoritesinin sahâbîler ve tâbiîler arasında tanındığının bir göstergesidir.
Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin rivayet ettiği hadislerden kırk tanesinin ünlü şair Bâkî tarafından Türkçe’ye tercüme edildiği bilinmektedir. Ancak bugüne kadar bu eserin herhangi bir nüshasına rastlanmamıştır. Nûreddin Ali b. Ahmed el-Karâfî el-Ensârî’nin “Nefeḥâtü’l-ʿâbiri’s-sârî bi-eḥâdîs̱i Ebî Eyyûb el-Enṣârî” adlı eserinin nüshaları Süleymaniye, Nuruosmaniye ve Beyazıt Devlet kütüphanelerinde bulunmaktadır. Bu nüshalar arasında sayfa sayıları 67-97 arasında değişmektedir.
Şeyhülislâm Bâlîzâde Mustafa Efendi’nin “Mecmûʿu’l-ḥadîs̱ bi-rivâyeti Ebî Eyyûb el-Enṣârî” adlı eseri ise Millet Kütüphanesi’nde yer almaktadır. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde ise III. Ahmed nüshası adıyla “Kitâb fîmâ revâhu Ebû Eyyûb el-Enṣârî mine’l-ḥadîs̱” bulunmaktadır. Abdülvehhâb b. Mustafa eş-Şâmî’nin “Kevkebü’s-sârî bi-eḥâdîs̱i seyyidinâ Ebî Eyyûb el-Enṣârî” adlı eseri ise Süleymaniye Kütüphanesi’nde kaydedilmiştir. Ayrıca Ebü’l-Mevâhib Ahmed b. Îsâ er-Reşîdî er-Rıdvânî’nin “Ḳūtü’l-ḳulûb fî eḥâdîs̱i Ebî Eyyûb” ve Muhammed b. Mustafa ed-Desûkī’nin “Fetḥu’l-meliki’l-bârî bi-şerḥi baʿżı eḥâdîs̱i Ebî Eyyûb el-Enṣârî” adlı eserleri de ilgili kütüphanelerde mevcuttur.
Bu eserler, Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin rivayet ettiği hadislerin derlenmesi ve açıklanması üzerine çalışmalar içermektedir. Bu kaynaklar, onun hadis alanındaki önemini ve etkisini gösteren değerli kaynaklardır.
Reîsülkurrâ Abdullah Eyyûbî’nin “Ebû Eyyûb-i Ensârî’den Mervî Hadislerin Şerhi ve Tercümesi” adlı bir eseri mevcuttur. Bu eser, Süleymaniye Kütüphanesi’nde Hasan Hüsnü Paşa koleksiyonunda yer almaktadır ve 273 varaktan oluşmaktadır. Ayrıca Abdullah Eyyûbî, “Âdâbü’l-müsâfirîn” adlı risalesinde, Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin menkıbelerini ve türbesini ziyaret ederken uyulması gereken esasları ele almıştır.
Muhammed Abdullah Veled Kerîm, “Ebû Eyyûb el-Enṣârî ve merviyyâtühû fî Müsnedi’l-İmâm Aḥmed” adıyla bir yüksek lisans çalışması yapmıştır (Ümmülkurâ Üniversitesi, Mekke 1400/1980). İsmail L. Çakan ise Ebû Eyyûb’un rivayetlerinden derlediği kırk hadisi şerh ederek “Eyüb Sultan Hazretlerinden Kırk Hadis” adıyla bir kitap yayımlamıştır (İstanbul 1990).
Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin menâkıbı, çeşitli eserlere konu olmuştur. Bunlardan bazıları şunlardır: Abdülhafîz b. Osman et-Tâifî’nin “Cilâʾü’l-ḳulûb ve keşfü’l-kürûb bi-menâḳıbi Ebî Eyyûb” (İstanbul 1298), Ahmed b. Muhyiddin en-Naîmî’nin “Esne’ş-şevâhid fî ẕikri menâḳıbi Ebî Eyyûb Ḫâlid” (TSMK, III. Ahmed, nr. 580, 60 varak) ve Abdullah b. Sâdık’ın “Menâkıb-ı Ebû Eyyûb el-Ensârî” adlı eseridir. Bu Türkçe eserin yazma nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde Hacı Mahmud Efendi koleksiyonunda bulunmaktadır (nr. 4692, 56 varak).